İdil'i Özlüyorum

İdil'i Özlüyorum

İDİLİ ÖZLÜYORUM

  İdil’i özlüyorum. Ama bu şehir, yerleşim olarak güzel bir ilçe değil diye düşünüyorum. Özlenecek çok şey bulamıyorum. Her tarafı kupkuru; ağaç yok, su yok manzara yok. Sanki üstüne gökten taş yağmış, taştan adım atamıyoruz. Kısacası yerleşim yeri olarak bakıyorum da özlenecek bir şey bulamıyorum. 

Peki İdil’i niye özlüyorum. Gözümü kapatıp başımı yastığa koyduğumda her şey gözümde canlanıyor ve neden özlediğim bir bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor. Aklıma İdil’de yaşadıklarım geliyor. Aklıma çocukluğum, Süryani Müslüman kardeşliği, İdil’in samimi, sıcak ve karşılıksız seven insanları, karşılıksız yardımlaşan insanları geliyor. Düşündükçe yavaş yavaş taşlar yerine oturuyor. Meğerse İdil’i özleyecek çok şey varmış. İnanın yıllardır İdil’den uzak yaşamama rağmen hala rüyalarımı İdil’de görüyorum.

Evet İdil’i neden özlüyorum? Bunu kaleme dökmeye çalışıyorum. İdil’de yaşadığım çocukluğumu özlüyorum. Beyara’da yaptığımız piknikleri özlüyorum. Meğelê’de yaptığımız maçları özlüyorum. Maç demişken maçları Halilê fırıncı organize ederdi. Öğlen İkiz Lokantasının ekmeğini götürürdü. Lokantanın kapısında üç basamaklı merdivenin başında İhsan İkiz onu karşılardı. İhsan’a ekmeği uzatıp bana bir haşlama getir derdi ve masaya otururdu. İhsan haşlamayı getirip masaya koyardı. Halil haşlamayı yerken. İhsan ayakta bekleyip başlarlardı maç ekibinin listesini yazmaya. Bizleri tek tek çağırırlardı. Zaten çarşımız küçüktü kısa sürede Mahmut Tekçe, İbrahim Bulduk, Nimet Evsen, Halil Evsen, Mahmut İkiz, Mehmet fırıncı olmazsa olmazımız Şaban Cazım, Cengiz Demirsoy namı diğer Cengo, Kepmez lakaplı Şükrü, Kenedi, Robert Tutuş ve daha birçok Süryani ve Müslüman oyuncu gelirdi. (Bana kızmayın herkesin adını söylersem bitmez) Hepimiz kardeş gibiydik.

Saat üç gibi fırının önünde toplanırdık. Fırıncıların işi bitince Halil çıkıp çarşıya doğru giderdi. Meğerse Muhittin’in manavına gidip para da vermeden üç tane limon alıp gelirdi. Mahalleye inerken Halil durmadan o limonları ağzına sıkardı, tabi hepimizin ağzı sulanırdı. Grup halinde Süryani mahallesinin daracık sokaklarından, birbirimize sarmaş dolaş, güle oynaya Timur Çeşmesine inerdik. Çeşmeden suyumuzu içer, Meğelê’ye inerdik. Giyinme odaları da yoktu. Melke’nin bahçe duvarının gölgesinde üstümüzü değiştirirdik. Önce sahada sıraya dizilip sahadaki taşları toplar ve sahanın dışına atardık. Malum sahamız taş doluydu. Sonra maç başlardı. Kimimiz atletle, kimimiz kazakla, kimimiz eşofmanla, kısaca her birimiz ayrı renkte oynardık. Ortaya karmaşık renkler çıkardı. Sahada kimse takım arkadaşını renklerden dolayı tanımaz o yüzden kimse pas vermezdi. Topu alan direk başını eğip rakip kaleye doğru giderdi. Bazen takım arkadaşlarımızdan topu almaya çalışırdık. Çünkü pas vermezlerdi. Akşam karanlık çökene kadar oynardık. Sonra eve geçip akşam yemeğini yedikten sonra Halil Evsen’in marketinde toplanırdık. Birer soda içerdik. Kimse parada vermezdi. Saat 10.00 gibi çarşı kapanırdı. Çarşının ortasında taştan iki kale yapardık gece on ikiye kadar yine top oynardık. Sonra dağılırdık.                

İŞTE BEN BUNLARI ÖZLÜYORUM

  İdil barajına balık tutmaya giderdik. Ben, kardeşim Halil ve Emin Özmen. Biz iki kişi sabah giderdik, biride öğleden sonra bize yemek ve içecek getirirdi. Üçümüz oltaları atardık. Bizim tek keyif aldığımız şey oltaya balık girdiğinde onu çekmek. Hangimizin oltasına balık takılsa üçümüz birden diğer oltaları bırakıp balık çekmeye koşardık. Bazen misinayı almak için birbirimizi suya düşürürdük. Balık keyfi yaptıktan sonra şortlarımızı giyer baraj iskelesinden suya atlardık. Serinledikten sonra evimizin yolunu tutardık.

İŞTE BEN BUNLARI ÖZLÜYORUM.

  Ramazan ayında teravihe giderdik. Teravih bitince rahmetli Beşir Yalçın, Abdurrahman   Karaaslan, Nusrettin Kaya ve birçok kişi yine Halil Evsen’in marketine gelirlerdi. Gırgır, şamata yine kimisi soda kimisi kola kimisi bir avuç fıstık ve benzeri şeyler yiyip içerlerdi. Sohbet edip dağılırlardı. Çoğu yine Halil’e para vermeden çekip giderdi. Zaten bu yüzden Halil bu marketten kazanamıyordu. Sanki İdil’in ortak marketiydi. Yine dükkanlar kapandıktan sonra biz çarşıda top oynamaya başlardık. Sahurda ramazan davulcusu gelene kadar davulcu gelince bir saat kadar davul eşliğinde halay çekip öyle dağılırdık. Kısacası İdil’in her sokağında her noktasında benim, bizim bir güzel anımız vardır.

İŞTE BU YÜZDEN İDİL’İ ÖZLÜYORUM

İdil’imin güzellikleri saymakla bitmez. Süryani Müslüman bütün hemşerilerim, birbirini karşılıksız seven bütün İdil halkı, vefat edenlere rahmet, yaşayanlara kucak dolusu sevgi ve selam gönderiyorum…                                         Nimet Evsen

Güncelleme Tarihi: 10 Mayıs 2024, 08:21
YORUM EKLE
YORUMLAR
Orhan Şama
Orhan Şama - 1 hafta Önce

Eline sağlık Nimet Abe azda söylemişsin.

SIRADAKİ HABER