Vizyontele İdil

Vizyontele İdil

Meydana gelen Sosyal Olgular, o toplumun yapısına çok güzel ifadeler ve değerler katarlar. Zaman ilerledikçe, bu değerler, dehada anlam kazanarak, bir sevginin oluşmasına neden olur. Kazanılan sevgi üzerine, o coğrafyayı, o toplumu, o günleri, bireyleri arayarak yâd ederken, sevgin bir kat daha artar. O günlerin simgelerine olan özlemin, idile olan hayranlığını bir kat deha artırarak cazip hale getirir. Ömrümüz boyunca,  o simgeleri, o sosyal değerleri yaşadığımız sürece unutmayacağımız gibi hep arayacağız. Her bir hareket, o günün koşullarında büyük bir anlam taşıyarak, bir sevgi bırakıyordu, toplumun ilerleyişine yön veriyordu. Toplumsal duruş sergiliyordu. Kaynaşmayı sağlıyordu. Hoşgörü ortamını oluşturuyordu. İdil sergilenen bu duruş ve hoşgörü sayesinde daha huzurlu, güzel ve anlamlı hale geliyordu. O günün şartlarında, hangi hareketler idili vizyon hale getirdi kısaca bir bakalım.

Mele Ğızo, Keşe Yusuf’’u, Keşe Yusuf’un bağında karşılaşması, üzümün ötesinde, farklı inançlarda olsak dahi birlikte yaşayabileceğimizi, paylaşabileceğimizi, ironik’te olsa mesajını veriyordu. “ Mele Ğızo görünmüyorsun” diyen Keşe efendiye, “Ben her gün buradayım siz görünmüyorsunuz” cevabını veren Mele hazretlerinin cevabı; sosyal yaşamımıza ne kadar güzel ışık tutuyordu. Süryanilerle birlikte yaşamanın ne kadar güzel olduğunu, bu karşılaşmayla tastik ediliyordu. Fırfele, Delawekasre, Hacıkasan,Erabene, Midyat diyerek, yolcuların arabaya binmeleri için çağrıda bulunan Seyit Bedih, idilde bir duruştu. Seyit Bedih, “Ulak, Oyalı, Yazman, Karalar, Midyat “deyince görmediğimiz yerlerdi. O söyleyince, oraları büyük şehirler zan ediyorduk. Etrafımızda olan yerleşim birimleri ondan öğrenirdik, Seyit Bedih idilde aynı zamandan bir güvendi. Haksızlığı, uyuşmazlığı kabul etmezdi. Bastonuyla karşı dururdu, haksızlığın geçmesine izin vermezdi. Çarşı merkezinde bir çınar idi, gölgesinde çok insan, molasını alarak dinlemiştir. Çınar’ın molasından iken, tam ikindi vaktinde, Mola Alaadin’in sesinden “ Alahu Ekber, Allahu ekber” ezan sesi çarşı merkezine, bir huşuyla yayılırdı. Mele Alaadin’in sesi çok güzeldi. Güzel sesiyle, ezan daha güzel hale geliyordu. İnsanı kendine çekerdi. O güzel ezen sesini, bir daha bulamadık. Hep aradık. Ezan hep okunduğunda Mele Alladin’in sesini arar olduk. Bulamıyoruz. Gitti. Allah rahmet eylesin. “ İki dükkân, bir çarşı, idil idil ”sözlerini, Cizreliler, İdil Spor, Cizre Spor’la deplasmanda futbol oynadığı zaman, Cizre taraftarlarının, İdil spor futbolcularına yönelik söylediği sözlerdi. İdilde zor şartlarda kurulan futbol takımları, Cizre spor’la oynadığı maçta toplumsal statülerine şahit olurlarken, bir de toplumsal mücadeleye giriyorlardı. Cizreliler bajari ve asilzade idiler,biz gundi, fılah ve kurmanc idik. Cizrelilerle olan iletişimimizi bir maçta öğrenmiş oluyorduk. Onlar A sınıfı, Biz B sınıfı idik. Yıllar sonra bu ilişkimiz, çok hoş bir seda olarak hala aklımıza geliyor. Cizrelilerin bu yaklaşımına hayran olmamak elde değildi. İdilin küçüklüğünü iki kelime ile anlatırlarken, bir de felsefe yapmayı elden bırakmıyorlardı. Hayran kalırken, İdilin zifiri karanlık gecelerini, çarşı merkezinde bulunan dükkânların önündeki bir yumruk lambalar aydınlatıyordu. Sılo Kürd i(Süleyman Vardi, Sulak Süryanilerdendi) dükkânı bu zifiri karanlıkta açık, İçerde ışıkla birlikte dışarıya “Ayağımda Kundura, yar gelir dura dura “ şarkısı yayılıyordu. Samo Öncel içerde oturmuş, tahta sebze sandığını üzerinde çilingir sofrasını kurmuş, arkadaşlarla edebine göre içerlerken, Ayağında Kundura şarkısını söyleyerek, adeta Cizrelilere cevap verir niteliğinde keyifleniyorlardı. Türküden sonra ağzıyla darbuka çalması ardında şarkısına devam etmesi ise çarşının iki dükkândan ibaret olmadığını, çağdaş insanların idilde yaşadığını, güzel sesi ile adeta izah ediyordu. Sabah oldu, yeni güne başlarken, merkez caminin giriş kapısında, omuzlarda bir cenaze, insanlar mezarlığa doğru yürürken, önde bir Bayan “Ber dine Muhammed salavat” der demez insanlar salavat getirerek ilerliyorlardı. Çocuklar karşı kaldırımda yürüyerek olanları izliyordu. Besna Cizeri, çarşı merkezinde esnaftı. Cenazelerde hep önde salavat getirerek yürüyordu. Erkekler arkada onu takip ederdi. Hükümet kadınlarımız o zaman, şimdiki zamandan daha çoktu. Duruşları sağlam, başları dik, sevgileri bol, toplumda bir gül gibiydiler. Her zorlukta önde yürüyorlardı. Ölümün soğuk sesini, Besna Teyzeden dinleyerek büyüdük. Büyüdük, çan sesini dinleyerek Süryanilerin varlığının farkına vardık. Pazar günleri çalan çan sesi İdilde, semavi bir dinin daha olduğunu, cemaati namaza çağırdığını öğreniyorduk. Süryaniler esnaflıkta öndeydiler, atölyeleri, fotoğrafçılık, sinema, market, tekel bayii, petrol ofisi, kasap, kıraathane bir çok sektörde öncüydüler. Şehircilikte, idilli Süryaniler taşıyordu. Kirive Samo, Kırıve Sabri, Sabri Sağur, Tuma Helane, Şükrü Sefer,İsa’yı Dişçi,Izo koro, Rısko Hemso,İsa Muksi bir çok Süryani idilin toplumsal hayatında isimleri  zikir edilen şahıslardı. Pazar günleri işyerleri açmazlardı, dinlenirlerdi. Beyaralar da, yeşil alanlarda, piknik yaparlardı. “Rısko Hemso kahvesinde ceketim kaldı” türküsü idilde meşhurdu. Melke’nin Bahçesinde günün yorgunluğunu, çilingir sofrasında atan Adliye ekibi, avukatlar, daire amirleri, askeri personeli ve memurlar gecenin ilerleyen saatine kadar içerlerdi. Türkü söylerlerdi. Müslüman olanlar, gece saat 10 da sabah namazına kalkmak  için içmeyi bırakırlardı, bu tarzı da idilde yaşayan Cizreliler getirmişti. Pekte revaçtaydı bu duruş, sabah namazında ayık olmaları lazımdı. Bir cumhur hareketine daha şahit oluyorduk. Sabah namazını kıllan Cizreliler, ramazan ayında mutlaka oruçlarını tutarlardı. Abdullah Öğüş, ramazan ayında topunu kurar, barutunu hazneye döker, terzilerden getirdiği bez parçalarını boruya sıkıca yerleştirdikten sonra, iftar vaktinde fitilli ateşler, top patlar, vatandaşlar orucunu açar, çarşı merkezinde kütle kütle satılan buz parçalarından yapılan limonataları afiyetle içerlerdi. Çocuklar, top borusundan çıkan bez parçalarını havada kapar ve koklarlardı. Bez parçaları sadece barut kokuyordu. Ramazanda yapılan bu gelenek fazla devam etmedi. Kısa süre sonra kaldırıldı. Siyaseti yerel seçimlerde öğrendik. Muhtar Şakir Ece hangi belediye başkan adayıyla seçime girerse, o belediye başkanın kazanacağı iddiası, üç dönem adeta ispatlandı. İkinci dönem H.Abuzeyitle ile birlikte, Belediye seçimlerine giren Şakir Ece  İkinci sefer muhtarlığı kazanarak dikkat çekmeyi başardı. H.Abuzeyit Çevrim’in Belediye Başkanlığı kazanmasını rakipleri hazım etmediği için “Belediye Başkanlığı iptal edilecek, okuma yazması artı diploması yokmuş” İç işleri bakanlığından gelecek müfettişler, başkanlık mazbatasını iptal edecekleri dedikodusu beş yıl boyunca devam etti, müfettiş bir türlü gelmedi, Çevrim başkanlıktan düşmedi. Reislik devam etti. Anlaşıldı ki İdililer siyasette usta olma yolunda ilerliyorlar, yalanda olsa taraftarlarını teselli edebiliyorlardı. Büyükleri dinleyen çocuklar eğitimin önemini bir kez daha kavrarken, idililer siyasete ısınarak aday olmaya devam ediyorlardı. Dik yürüyüşü ile giyimiyle idilde bir ekol olan Salihe Bafeyi, siyasete bir ilke imza atarak Muhtar seçilmeyi başardı. Muhtar olur olmaz, toplumda muhtar vatandaş arasında meydana gelen birçok parazitti ortadan kaldırdı. Muhtarlığın verdiği birçok belgeden para almayarak siyasette yeni bir tarz getirdi. Bu tarz, insanları “bak para alınmaya biliyor” diyerek siyasette düşünmeye sevk etti. İlk defa bir siyasetçi paradan uzak duruyordu. Daha çok toplumu düşünüyordu. O kişide rahmetli Salihe Bafeyi idi.

Toplumumuzun çağdaş bir geleceğe taşımak için hayat mücadelesi verilirken öne çıkan bu insanlarımız idilli unutulmayacak hale getirdiler, yeni nesil de idilli onların izinden devir alarak başka bir nesille devir etmek üzere taşırlarken, onlarda anılarda tatlı ve tebessümlü hikâyeler bırakarak göç edeceklerdir. Şüphesis. Hikâyeleri bir başka idili yazarken, kimleri yazacak, doğrusunu isteseniz bizde merak ediyoruz. Kim yazarsa yasın idil hep tatlı anlatılacak, özlem ve sevgiyle bahsedilecektir. Öyle değilmi?

Abdurrahman Baran

YORUM EKLE
YORUMLAR
Bilen Samoyil
Bilen Samoyil - 5 yıl Önce

Timurlenk Çeşme’si Yazar A.v Haşim Kalandan
Timurlenk Çeşme’si Eski idil’in merkezinde Tarihi bir çeşmedir.suları. acı olmakla birlikte içme dışında kullanılmaktadır. Otuz basamak merdiven indikten sonra kuzey tarafında bir dehliz vardır. Su bu taraftan gelir ve Güney yönündeki dehlizden akarak yüz metre ötedekidereye çıkış yapar. Dehlizler bir kaç metrelik olmasına Rahmen karanlık olduğu için kimse girmeye cesaret edemez Timurlenk Çeşmesi dehlizlerinin Güney’den Suriye Kuzeden ise cudi Dağlarına uzandığı ve yeraltı geçidi olarak teröristler tarafın kullanıldığı ihbar edilmişti Timurlenk Çeşme’si Süryani Mahallesi nede bulunmaktadır Suryanılerin de çoğu göçermiş sadece birkaç yaşlı kalmıştı 1985 Yıllında ilçede olan bir olay nedeniyle, Tek şübe Şefik. Özel ıdare Müdürü, Halk Eğitim Müdürü, Cami imamları. Süryani olan Belediye Muhasıbi İsa Bayındır ve daha birçok yaşlı insan gözaltına alınıştı ilçedeki yetkililer ve bunların hiçbirinin olayla ilgisi olmadığını bildikleri halde etkili olmadılar ve bu insanlar bir ay boyunca baskı gördüler, hüçreye konuldular.
Belediye Muhasebeci Süryani kilisesi Vakfı Başkanı İsa Bayındır bir gün gözleri kapalı olarak Timurlenk Çeşme’sine getirdi . Dehlizlerin örgüt sığınağı ve cephanelik olduğu iddia ediyordu. Isa Bayındır tüm bunların Yalan olduğunu söyleyerek Çeşme’yi gösteriyordu. Yer gösterme yapıldıktan ve tutunaklar tutulduktan sonra iddiaların asılsız olduğu ortaya çıktı Gözaltına alınanlar bir aylık baskı ve gözaltından sonra haklarında hiç bir soruşturma açılmadan serbest bırakıldı . Bilahare asıl failler yakalandı. Ançak gözaltına alınan masum insanların.geride bir fişi kaldı. Resmî herhangi bir işte hep karşılarına çıktı olayın mağduru olduklarına göre, gördükleri zararın telafi edilmesi gerektirirken bugün dahi sıkıntısını cekiyoruz bu güzel Tarıhi Çeşme’sinin Yıllar sonra Harap edip ( Yıkılmadından Üzüntü Duyuyorum) Bilen Samoyil

Mehmet Emin Bozkuş
Mehmet Emin Bozkuş - 5 yıl Önce

Harika enfes bir yazı İdil i ozetlemişsin. Lakin yazıda bir başlık olsaydı ve yazarın imzası olsaydı parça tamamlanmış olurdu.

Nezir Konutgan
Nezir Konutgan - 5 yıl Önce

Doğru söylersin Baran bey,İdil’i kim yazarsa yazsın tatlılığı dile getiremez,makalen bildiğimiz eski anıları dile getirindin sevgiyle güzellikle,Özlem ve hasretimiz İdil’e ancak mezarda son bulur..sevgiyle

Abdulbaki YILDIZ
Abdulbaki YILDIZ - 5 yıl Önce

Abdurahman bey sende bir ekolsun eski nesilli yeni yeni nesile anlatarak eskileri unuturmamakla

Ahmet gümüş
Ahmet gümüş - 5 yıl Önce

Geçmişi bu kadar özetleyebilen, yeni nesillere bir roman tadında aktarabilen şahsıyetlere toplum olarak her zaman minnet duymak gerekir. Teşekürler

semir ozmen
semir ozmen - 1 yıl Önce

Kaplan ailesinin içinde kiraci olarak kaldiklari kirtasiye ile birlikte 3 dükana nasil konduklari hakinda bilgilendirme vermede bir süryani olarak hakkim varmi