TABİATTAN İDİLLİ ÇOCUKLARA

Can dostlar!

  Biliyorum tabiat sadece İdilli çocuklar için değil, bütün insanlık ve dahi canlılar için Allah’ın sunduğu bir nimet kaynağıdır. Ancak bu yazıda konu edineceğim husus; bizlerin İdil’de, genellikle bahar aylarında, tabiattan alıp yediklerimiz olacağından dolayı bu başlığı attım.

    Çocukken tarlaların yeşermesi ile birlikte, bizlerin bir ayağı çölde olurdu. Bildiğiniz üzere İdil’de genellikle buğday ekilirdi. Ekili tarlaların içinde, “Şokıl” diye yabani bir bakla türü yeşerirdi. Özellikle “Şoqıla Çûka” dediğimiz türü, bizlerin aradığı bir lezzetti. Ekinlere zarar vere vere ilerler, tarlaların içinde şoqıl arardık.

Tabi burada esas mesele, tarla sahibine yakalanmamaktı. Yakalansak, vay halimize! Korka korka, bir demet şoqıl için yaptığımız tarla içi arama ve tarama faaliyetlerinde, yaşadığımız o heyecanı unutmam mümkün değil.

    Aslında aynı heyecanı “Harsım” dediğimiz koruk üzüm için de yaşardık. Genellikle Süryanîlerin yetiştirdiği üzüm bağlarına, illegal bir şekilde girerdik. Bağın sahibine görünmeden, bir iki avuç harsım alır, en yakın bir tenhada tuza banıp, bir güzel şekilde yerdik. Ekşiliğini tuz ile bastırdığımızdan, bizler için müthiş güzel bir tat olmuş olurdu.

Burada da esas mesele, Süryanî bağ sahibine yakalanmamaktı. Yakalansak, vay halimize! İyi bir dayaktan sonra bizleri kulağından çekip, ebeveynlerimize götürürlerdi. Bir de evde dayak yerdik. Annemin helal ve haram vaazlarının eşliğinde, yanaklarımıza indirilen tokatlar dahi, bahar aylarındaki tabiat içi arama ve tarama işlerimizi sekteye uğratmazdık.

Yine bildiğiniz üzere, İdil’de meyvecilik pek yapılmıyordu. Şu an okul olarak kullanılan, bir zamanların askeri taburunun avlusunda meyve ağaçları bulunurdu. Bahar aylarında, dallardaki ekşi ekşi meyveleri görünce, tekrar illegal yöntemlerimize başvurmak durumunda kalırdık. Taburun dikenli tellerle çevrili duvarının etrafında, yaptığımız keşiften sonra kurbanlık birini seçer ve taburun avlusuna gönderirdik. Getirilen bir iki avuç erike hepimiz ortaktık.  

Tabi burada da esas mesele, askere yakalanmamaktı. Yakalansak, vay halimize! Fakat teşkilatlı olarak yaptığımız eylemlerin sonucunda, genellikle yakalanmıyorduk. Bir keresinde kurbanlık arkadaşımızı asker yakalamıştı. Hemen 5-6 çocuk birlikte askeri taşa tuttuk. Zavallı asker neye uğradığını şaşırdı ve arkadaşımızı bırakıp kaçtı.

Tabi nohut tarlalarını unutmamak gerekiyor. Nohut demişken “Nehkebeşk” dediğimiz, kendiliğinden yetişen yabani bir nohut çeşidi vardı. Allah var, nohut tarlalarına biraz insaflı davranır ve bu nehkebeşk dediğimiz cinsinden olanı toplar ve yerdik. Yalnız o günkü arama ve tarama faaliyeti sonucu, nehkebeşke rastlamadıysak, ekili tarlalardan bir iki dal, göz hakkı diye alırdık. Tabi yine esas mesele, tarla sahibine yakalanmamaktı. Yakalansak, vay halimize!

Herhalde helalinden meyve yediğimiz tek yer “Birhasko” idi. Bildiğiniz üzere Birhesko Kaplan’lara aitti. Şerefhan ile akran ve iyi arkadaştık. Canımız çekince onunla birlikte gider, yakalanma korkusu olmadan, ağaçtan erik veya kayısı toplardık. Zaten çocukluktaki tek legal işimiz Birhesko idi.

Tabi Allah’ın doğal olarak bizlere verdiği; “Reşal, Qîvar, Pirkalaçk, Hesuk, Tırşok Panirok, Şekronek, Lovik” gibi ot veya yemişleri, legal olarak toplar ve yerdik. Bunlar ekili olmayan yerlerde yetişirlerdi. Batı’da bizim reşal dediğimize Türkçe’de “Tere otu” diyorlar ve marketlerde satıyorlar. Tadı aynı ama yapısı farklıdır. Tere, yassı yapraklıdır.

Bir de yumurta ile pişirilen “Kereng, Gûrîz, Tolik, Kumık, Ğerzrovîk, Sûrim” gibi tabiat vergisi otlar da vardı. O zamanlar pek değerini bilmesek de, şimdi hasretlerini çektiğimiz envai çeşit tatları vardı.

Ayrıca ağaçlarda veya dikenli dallarda yetişen; “Belalûk, Guhîj, Barû, Behivtark, Pêpeluk” gibi yemişlerimiz vardı. Mevsimleri geldiğinde, ellerimizi kanatma pahasına, bunların tadına bakmayı ihmal etmezdik.

Muhtemelen her İdilli çocuk, bahsettiğim meseleleri benim gibi yaşamıştır.

İdilli çocuklara selam olsun!        

YORUM EKLE
YORUMLAR
m.eminboz73200@gmail.com
[email protected] - 12 ay Önce

Evet idilli çocuklara selam olsun. Yuvana dönmen bizi sevindirdi adaş. Biz köy çocukları içinde bu yukarıda saydığın bahar yemişleri aynı minvalda idi..Tek fark köylerde erik ve kayısı yoktu. Yazılarınızın devamını dilerim..

Abdurrahman Nas
Abdurrahman Nas - 12 ay Önce

Tatlı, yemişli, çocukluk dünyasından hepimiz geçtik. En çok, en büyük acıyı Eshat amcanın dut ağaçlarından çektik... Ağacın tepesinde tud yerken Cengo abenin gelmesi bütün kimyamızı bozuyordu. Ağaçtan iniyorduk.. Dövemiyordu... Hır hır yapması bile dövmeyi geçiyordu....Cengo abeyi şimide de gördüğüm zaman o günü hatırlıyorum.. Soruyorum... Sizi seviyordum.. Dövmedim diyor.. Doğru.. Ama ömür boyu seni görünce siyah dutları hatırlayacağım dedim. Aramıza girdin... Emin Abe çocuk ken mevsimlik hobilerimizi dile getirdiğin için sana teşekür ederim.. Bir çok bitkiyi dile getirmişsin.. Önemli bir yazı saolun...