ŞEYH  SEYDA'NIN  İDİL’DE  İLK CAMİ RÜYASI 1948

Toplumsal belek kaybının çaresi, hatırlamak ve hatırlatmaktır. Yapılanları unutmamak ve unutturmamaktır. Bunların kamuflaj edilip perdelenmesine , izin vermemek, rahmetli Neşet Ertaş’ın deyimi ile 

" Aklı yetenler bu sırı anlar,

yetmeyenlerin kusuruna bakılmaz. "

 Beytzabday, Hezex, İdil  tarihi ve dini  geçmişe  sahip bir ilçeydi. Hristiyanlık inancı acısından, idil kutsal bir  mekandı. İlk Hristiyan Azizlerine  ev sahipliği yapan  ilçe, aynı zaman da bir  episkopluk merkeziydi. Kurtarıcı İsa Mesih’in   öğrencilerinden olan Mor Aday’ın  miladi  1.Yüz yılda buralara gelmesiyle  başlamıştır. Turabdin  bölgesinde  İdil’in bir çok kendisine has hassasiyetleri var. Bunların altını çizmek istiyorum.  Bütün bunları  görmek, anlamak, inanmak ,inandırmak için  tapu defterlerini nüfus  kayıtlarını,  evrak  kayıtlarını  sicillerini tetik ederek,  bütün bu tarihi  belge ve malzemeleri  neşredeilmedikçe  bu aziz  beldenin geçmişini anlamak, yazmak çok acele  ve sistemsiz olur.

Doğru bir tarih algısı için önce toplumu anlamanız gerekir. Bunun yanında tarihsel koşulları anlamak gerekiyor. Yazar, yazının elinden tutmalı, çok bildiği bir yeri anlatsa, son derece titiz ve bu titizliği göze sokmayacak kadar  saf, naif bir dil kullanma gayreti ve çabası olsa da   kırılgan olan toplumun içinde  okurlara tatlı düşler değil, bazen sarsıcı  gerçekler  sunmak gerekiyor.   

Turabdin bölgesinde  idil Süryani’sinin çok spezial, made ın Beytzabday adında, elinde bir mühür vardı.  İnsan değeri, üretmeyen ve böyle endişesi gayesi olmayanlar bu belde hazını alamazlar.

Endişe dedik  evet Hezexın  geçmiş tarihinde, Süryani kültürünü, dini inancını, benliğini , taşınmaz gayri  menküllerini, bağını, bostanını , idilin, ikarını, etrafını, saran  kilometrelerce  uzayıp giden, doğuda  Kuwağa, batıda Hırabe Şerefin dibine  kadar, güneyde   Babeke, Rizok , Harabe Rapın, hemen sağ yanında  Sere Gır vardı. Güneyde  eskiden  Baw  fıleh  dedikleri Bafe  köyü altındaki  saklana kadar uzayıp giden Süryani idil’lerin mülk alanlarını  atalarımız korudu bu günlere getirmiştir. Uğruna  ağır bedeller ödemelerine  rağmen  büyük kayıplar ölümler verildi. Bedeller  peki kimlere  karşı veriliyordu bu derin mücadelle etraftaki  kürt ağalarına ve bunları destekleyen  dini yapılara  karş,  kürt hegomonyasına teslim  olmamış.

Bölgeye islam orduları  gelmiş,  etrafı Gazi Antep’in ermeni icadı olan Akida ,  kıllo kıllo  şekerlerine boğmuş,  dağıtmış,  herkes şekeri almış, sevmiş, ağızları tatlılaştırmış , her nedense kimileri  yutarken , yutkunurken ölmüş. Severek isteyerek Müslüman olmuş. Bu bizim İdil Fılehleri   dişlerimiz çürük diye red etmiş şekeri. Ne Şam’ın şekeri lazım   ne de arabın  yelellisi  demiş.

 İslam orduları akıbetinde mabet yerleri  yapmış, bölgede bir çok Ermeni, Süryani kiliselerini camilere çevirmişlerdir. Önünde Ulu Cami olan  bütün camilere  bakın mutlaka kiliseden döndürmedir. İster Cizre, ister Diyarbakır, ister trabzon  ve başkaları. Yüzlerce kilise  ekleye biliriz. Siz monikadan mine yaparsanız  söz olur ama öz olmaz.

 Savaşlar gelişmeler, evrilmeler, çevrilmeler, devşirmeler bölgede bütün hızıyla devam ederken İdil Süryani halkı , mücadelesini verir, teslim olmaz, bu mucadele  ile zoraki  dayatılan islamı kabul etmez. Tutmadığı  gibi  mabet yerleri kiliseleri Meryem Anna kilisesini, çarşıda bulunan Mor Şemun, öğretmenler evine ciran komşu  olan Mor Georgis, yeni belediye binasının bir kaç metre ilerisinde olan Mor Yakup kiliseleri, harap edilmesine, veya camilere çevrilmesine  müsaade  etmiyordu.  Düşünmeden edemiyor insan. Bu nasıl bir direniş birliği böyle? etrafta 64  Kürt   köyü olduğunun olmasına  rağmen.  Kimliğini, dinini, korumasını bilmiş bu bütün bunların. Duvar önünü arkasını tarihi sahifelerinin adreslerini arayacağız. Bu günkü yazımızda tarafsız, nötör, objektif, vicdanı bir göz seviyesi ile o devri devranda, ihtiyati terakki zihniyetinin emir erleri, olan  hacısı, hocası, bol  bir bölgede, Fıleh, Alevi, Ezidi olacaksın, etrafa karşı dikleneceksin, herkese, mahsus bir şey değildir.  Bu eşyanın tabiatına aykırı olup herkese ters düşüyordu.  Bölgede , sosyoloji olarak çoğumuza tanış olan  işid, daiş atmosferi, mevcut hesaplar yapılıyor. Sinsi planlar düşünülüyor kılıç artığı Fılehler üzerinde, İdil Süryaniler İslam değerlerinin uyumsuzluğu gözlerden kaçmıyordu.  İdil’deki Kilise  ibadetgah olmanın yanında toplumsal organizasyonu sağlayan kurumdur.

İbadetin yanında toplumun kimlik oluşturabilmesi, kimliğin anlamı ön plandadır. Süryanilerin evlenme, boşanmaları önlemesi birliği sağlama, sosyal hayatı düzenleyici ve denetleyici konumundadır. Bunlar göze çarpıyor  etrafı huzursuz ediyordu. Güdülen politika ayrıştırıcı, tekçi, dinci, ümmetçi  toplumun  Alevi, Ezidi,  Süryani, ermeni  halkların tüketilmesi  üzerinde idi.

 Agop, Hanna haksız , Hemo, Mısto, haklı. Gerçeğin her türlüsü tezahür ediyordu. Amaç  Süryanisiz  bir idil  yaratmaktı. Bu mümkün olacak mıy dı ?

 Turabdin de ki bütün Süryani köylerine  bir Kürt ağanının, veya bir Şeyhin emir  berinde olma gerçeği mevcuttu. İdil’de zaman böylesi  girişimlere, denenmiş eylemelere sahne olurken, toplumda taban bulamamıştır. Mema Aşireti ileri gelenleri,  kendilerine ağalığı yakıştırmak  isteyenlerin böyle  bir hayali  ezelden beri vardı . Etrafta  geziniyorlardı. İdil Süryanilerine ufak dokunuşlarla, hafiften ağalıklarını taslayarak, onları aşağıya çekerek , dul dilenci  gibi boynu bükük, kapı kapı dolaştırıp, teselli ediyorlardı. Ağalığa destek için yanlarında gezdirdikleri  Süryaniler,  tam da aynısıyla bir dolandırıcılık  ağacı  gibi idiler. Cebi delik, elinde  bir metelik bulunmayan, yastık altında altını olmayan,  arsızı, zavallı kişiler, Süriye’den ithal etikleri tergal kumaş elbiseleri sırtına giyerek, Pazar günleri çıktığı idil çarşısında , karnı tok bir topluma neyin ağalığını yapacaksın bawe mın?

NEDEN İDİL KALESİ TESLİM ALINAMIYORDU ?

örneklemek gerekecekse bir Süryani beldesi olan Midyat  nüfus kahır bir ekseriyetle Süryani idi.  Süryaniler, ekonominin can damarları  onlarda mevcut olmasına rağmen başlarına ağaları dikmek sırtlarında onları taşıma kaderi  olan talihi kabul ettiler. Mehmedolar,   Nahrozler,  Azizkeler, Ziverolar ağalık ve liderlik taslayarak, Süryanileri böl yönet mantığıyla   idare ederek, Midyat’ın kaymağını yediler. Süryanilerin köşklerinde keyif çatan ağalar, hediye olarak verilen altın yüzüklerin üzerinde bindirilen parlak inci taşları parmaklarında taşıyarak  etrafta  göz kamaştırarak ağalığına devam ediyorlardı.   

 SAYIN ŞEYH SEYDANIN KAFASINDAKİ

Turabdin kalesi olarak bilinen idil’de  ilk cami planı  İdil’e neden bir Kürt ağası hüküm süremedi  sorusu hala cevap bulmuş değildir. Hafızalarda ve bütün bu gelişmeleri etraftaki ağaların, Müslüman dini şeyhlerin dikkatini çekiyordu. Müslüman Kürt halkının bazı kesimlerini provoke  ediliyordu. Tahrikler için vesile aracı olarak  Camilerde okutulan hutbeler kullanılıyordu. Balıklar baştan kokar misali, Sayın Şeyh Seyde pimi çekerken, ipin başında olmayı ihmal etmiyordu. Müritlerine  yüksek bir ses tonu ile  ey cemaat  her sene haça gideceğinize, burnumuzun  dibinde olan Süryani Fılehlerin yeri olan Hezexe gidin. Oraya yerleşın, çoğalın bu bizim için haç kadar değerli ve kıymetlidir. Bir yerde, Süryanileri tasfiye etme ,cıze haraçlara bağlama planı ve uygulaması niyeti.  Sayın Şeyh Seyda’nın bu kadar üst bir perdeden konuşmasını  kendisini  her kuvvetin üstünde görmesini, bölgede  batılı, ahiri dünyaların anahtarı bendedir dercesine halkı İdil’e davet etmesi vahimdi. Yapılanmalarını anlamak için  1950-1960 yıllarındaki Türkiye  politikasını, Demokrat Partinin iktidardaki icraatları, Başbakan  Adnan Menderesin dönemine bakmak lazım. Topluma yansımaları vardı. Anılar kitabında Türkiye’de Rum, Ermeni yani azınlıkların tasfiyesi en hız kazanan dönemdir. Buna karşı ülke genelinde uyguladığı, liberal politika sonucun da, Kürtlerde cılızda olsa bir kimlik arama hareketi gelişiyordu. Kürt tarihinde 49’lar hareketi olarak bilenen Nurettin Yılmaz, Sait Kırmızıtoprak, Sait Elçi, Yaşar Kaya, Tarık Ziya Ekinci, Esat Cemiloğlu  gibiler, benim hatırladığım o tarihte siyaset arenasında  görünür olmaya başladılar. 49 lar da Kürt siyaset  fitili ateşleniyordu . 50 Kürt aydının öne çıktığı aralarında birisinin ölümü olunca kırk  dokuzlar olarak tarihe geçer.iktidar bu dönemlerde düşmekte idi, Menderes Doğu Güneydoğu  da Kürt Ağa Aşiret Reisleri, tekkeleri, şeyhleri ile derin bir ittifak kuruyordu. Onlara tavizler vererek  güç kazanıyordu. Bu bölgelerde ki 12 ilde  60’ın üzerinde Kürt ağa  aşiret ve şeyhlerin çocukları   Ankara’da meclise milletvekili olarak girmek için aday oluyorlardı. ( Meclis tutanakları  Eylül  26 – 2002 Hurriyet  gazetesi haber küpürü ) Bizim bölgede  Cizre’de şeyh Mühsin’in oğlu   rahmetli  bizim aile avukatı  olan Şerefeddin  Elçi bunlardan bir tanesi idi. Rahmetli oldu. İdil Hoser deki  hava alanın ismi  kendisine layık, görülüp  isminin alması bir tesadüf eseri  değildir. Aynı dönemimde Avukat muhalif kimliği ile bilinen Cizreli Nureddin Yılmaz Diyarbakır ceza evindeyken istiklal marşını ret ettiği için  tuvaletlerde, bir kova dışkı, sidik kafasına boşaltılıyordu. (Kitap Nureddin Yılmaz’ın anıları) rahmetli kıymetli abim Ermeni yazar Mıgırgiç Magosyan’ın deyimi ile kirvem bizim mahallenin bir adeti ve geleneği vardır. Egemenler, güçlülerin bir tanınmış adresi var. Diğeri dikran Diyarbakır sokaklarında, bir ağızdan bu şarkıyı söylüyorlardı. İşte seni seven benim senin aşkından ölenim ...Kirve biz gene yazımıza dönelim.  

Durum böyle olunca  Şeyhler bölgemiz de siyasetin can damarı, sigortası  oluyorlardı. Bölgeyi İslamlaştırma vazifelerini  kendilerinde buluyorlardı. İstedikleri Fıleh benim diyorlardı. Yahut kurbanlık koyunu gibi teneke dolusu balları esirgeyenler,  biat etmeyenleri terbiye etme yöntemleri  devreye sokuyorlardı. Taciz , talan, mera yakmalar, fiziki saldırmaların önü kesilmiyordu. Bütün bunlara rağmen  Hezex Süryani’si, Şeyh Seydaya biat etmiyor  kiliselere yeni kubbeler ekleniyor, yeni  yüksek çanlar monta ediliyor, çan çalma vazifesini  o devirde kilisede çalışan Pulus Hataboya  teslim edip, Pulusun insatifinde olan kilise, çan sesleri dıng dıng edip Fılehleri namaza davet ediyordu.

İdilin sıcaklarından bunalan, karnı biraz açlıktan, okul  zilli gibi çalan, gölgede, ayvanda, dergelerin serinliğinde uyuyan, etraftaki  siyah sineklerin, vın vın ettiği  “ew çı meşjin  yaho bu nasıl bir Sinek’tirler diyen  İdil’deki yeni kardeşlerimiz  Hamoyu, Seferoyu,  Pulus Hatabı ritmi yüksek çan sesleriyle  derin  uykulardan   kaldırıp  rahatsız edeceksin. Bu senin ne hadine ?

Tabii ki birileri sana hesap soracak ey benim  akıllı ve çalışkan,  Beytzadday, Hezexli  Fılehım.  Etrafın ısınıyor, haberdar değilsin, yeni şeyler yaşanıyor. Etrafta göremiyor, yorumlayamıyor, göremediğin için  “ Fılehe be akıl “ lakabına eş saylıyorsun. Peki hakikaten böylemisin. Bizim papazın başı hakkı için böylesin. Bak sana bir basit örnek vereyim  aziz dindaşım. Senin idil’ine köyden, sürgün gelen, geçimini hamallıkla sağlayan, banka şeviti lakaplı aAbdurrehmen idil çarşısında, açık aleni bir şekilde, Süryanilere kızdığında  öncelik olarak Papazın karılarını hayel ederek  saydırırdı. Bundan hem zevk alıyor hem de toplumuna karşı vazifesini infa etmiş saylıyordu. Bir Kürt ata sözünü borç alayım. Ne kadar güzel söylemiş

Kurban(Haber ij dina bıgre) haberi deliden alacaksın diye. Hep böyle  oluyor maalesef  deli olan  ta o zamanlar idil Ziraat bankasında  hesap mı açar biz gene Kurtarıcı Mesih’e kulak verelim, sana kötülük yapana bile dua edeceksin, amin. Estel’li, İdil’in eski fırıncısı, daha sonra banka odacısı olan  Avni Sa çıkıp, bir daha anlatsa,  deli Abdurrehmanın  idil hamalının  bankadaki banknotlarını, ama dediğim bunlar deli falan değil. Bu zihniyet Mısır da, Hindistan da  kiliseye giriyor bombayı batlatıyor yüzlerce insan ölüyor. Hemen bir kılıf uyduruluyor, Efendim adamın psikoloji sorunları  var diye.  Atma receb, din komşusuyuz.

 MUHAMED  ŞEYH SEYDA  HAZRETLERİ  KİMDİR?

Cizre ve civarının son yüzyılda yetiştirmiş olduğu en büyük etkin ve nüfuzlu  alim  Şeyhlerin başında gelmektedir. ‘’ Ay yüzlü’’ Seyda olarak bilinen ismi Muhammed Said olup Şeyh Seyda diye bilinen, Şeyh Seyda el Ciziri. Babası şey Ömer, annesi Halime 1889 yılında Cizre’de doğmuştur. Babası ölünce küçük yaşta yetim kaldı. Yedi, sekiz yaşlarına kadar kekeme olduğunda konuşmadığını söylerlerdi. Divan hafızları büyük ağabeysi Şeyh Sırracedi’den  dini eğitim alanında dersler alı. Dini eğitim alanında emsallerini geçerek zamanın ileri, gelenlerinin arasına girerdi. Kendisine has olan özelliklerini saymakla bitmez.

Yumuşak bir eda pamuk gibi beyaz bir yüz, hingiwin den(bal) tatlı bir dil ile muamele  ederdi. Onu ziyarete gelen askerler, yumuşak davrandığı için kendilerini, kendisine talebe, mürit olmasını sağlardı.

Dayısı şeyh Muhammed, Nuri Dirşevinin sohbetlerinde bulundu. Tasavvuf yolunda ilerledi. 30 yaşında dayısının kızı ile evlendi. Bir müddet sonra dayısı Şeyh Muhammed Nuri ölüm döşeğinde yatarken haleflerini çağırır fetvasını verir. Artık bundan sonra Şeyhiniz Muhammed Sait Seyda olduğunu söyler. Muhammed Said, Şeyh Seyda olarak vazifelendirilir. 1929’da  Seyda 40 yaşında bulunuyordu. Şeğ Seyda bundan sonraki süreç, dönem ve sonrasın da bölgenin sosyal hayatında  etkili olmuştur. İslam’da ki dört eşli konforu kullanır  dört eş sahibi olur.  Şeyh Seyda’nın kitle iletişimi, dini muazzam, hümanizm ve hayatlara ilham verebilen  alim, halim  İslam prensibini siyasi hayatın halk ile  buluşturarak bir kişiliğe sahip, çıkardığı fetvalar harfiyen uygulanırdı. Fetvaları emir ve iltifat olarak kabul edilirdi. Beyaz eteğine dokunmak, bile en büyük hayal idi. Kendisi de  Ahmede  Xane, Şeyh Übeydullah  diğer şeyhler gibi  Kürt milliyetçisi hüviyeti vardı. Sünni, şafii yolun en büyük temsilcisiydi. Müslüman kimliği onun ışığında şekillenirdi.

  Dr. Mehmet Şükrü Sekban’ın   Musa Anter’e anlattığı  hatıralarda  şeyhleri şöyle belirtilir.   Kimi peygamber soyundan, kimi Seyit dir kimi abesidir,  kimi Halid İbni velide dayandırılır. Köklerini İslam’a dayandırma zaafı tamamıyla, Yahudi, Ermeni ,Süryani eski kimliklerini kamufle, etmek ve gizlemek  içindir.

Bitlis beyi  Mir Şerefhan Kürtler üzerinde yazılmış olan ilk eser olan Şerefname kitabında Cezire bota Miri Bedirhan’ın ailenin İslamiyet’ten evvel  Ezidi dinine mensup olduklarını ileri sürmektedir. Meraklılar kitabı alıp baka bilir, Şeğ Seyda’ya İnsanlar, kendisine secde ediyor, methiyeler  diziyor,  ziyaret günlerinde ortada yakılan ateşin etrafında yüzlerce mürit  dönüyor, zikir sarhoşu olup bazıları kendilerini gaye içinde yerlere atıyor, yerde ki diken çeşitleri , kalk kuncırenın kıçlara , baldıra batığının verdiği acıyı bir zevk olarak görüyorlardı. Şairin deyimi ile   bahtıma takılan, kara çalı gibi  bıraktım  gönlümü duman içinde.  Göz gözü görmüyor bir ihtilal mı var ? Kaybettim kendimi  kendim içinde.

Oturduğu  makam  Serdahle   bağlar başı   Cizre’ye  10 km  uzaklıkta olmasına rağmen ,  yazın 40,50  derece sıcağında, havada  uçuşan  bölgemize  mahsus ,  Ga belek,  Celmüske , betek gibi  kuş çeşitlerin  pat pat, yerlere düştüğü bir sıcaklık ta  yol kenarlarında, kervanlar  dolu insan yığınlarına  eziyeti bir yana onlara   zevk veriyordu. Şeyhi ziyarete gelenler  Sardahleye yanaşınca  herkes bir ağızdan  ellerinde, beyaz  tefleri olan , erkek koro  grubu  ritim halinde  methiler diziyordu. Kürtçe,  hem Şeyhi hem sultani, hem gülü hem riheni, maşallah maşallah  Şeyh Seyda ye  maşallah  kurbana zıkreteme, kurbanım  bejna teme sesleri  bırca belek kasrını çınlatıyordu. Yolcu sarhoş, hancı sarhoş yol da yürüyen bir hoş.

Ta ki 1925 yılında devlet Diyarbakır’da Şeyh Said isyanından sonra dönemim iktidarı İnönü bu şeyhler menderesi destek verip iktidar yaptı gerçeği ortaya çıkınca frene basıp tekke ve benzeri dini yapılanmaları sonlandırdı.  CHP dine karşı olduğundan değil bunların sırtından bir iktidar kavgası yürütülüyordu. Aynı CHP   sunilik üzerinde Diyanet işleri Başkanlığı kuruyordu. CHP ye en çok destek veren Alevileri inkâr ediyor yer vermiyor, bütün katliamları CHP iktidarlarında zuhur ettiği bilenler biliyordur.

Tekke, dergâh ve zaviyeleri kapatınca Şeyh Seyda ve ailesi Cizre’den ayrılmak zorunda kalır. Ona biçilen gömlek eskimiştir. Önce Musul sonra Suriye’de kalmak zorunda kalır. Daha sonra 1928 yılında tekrar Cizre’ye geri döner. Fakat güvenlikçi zihniyetin radarındadır. Hani futbolda çoğumuzun bildiği taç çizgisini geçmeyecek artık Cizre merkezine yerleşemiyordu. Yaşadığı dönem ve sonrasında her nedense Süryaniliği İdil’de birkaç kişi haricin de her hangi bir desteği sığınağı yoktu. En iyi ve vazgeçilmeyeni, ferdi dostu ( Eski Belediye Başkanı Şıkro Tutuşun babası Henna Sefer idi. Divanına eli boş gitmezdi.  Dönem itibarıyla fazla bağı, bostan arazisi, arsası, tarlası, koyunu , kuzusu   yok denecek  derecedeydi. Bütün mal mülkleri   Süryani mezarlığı bitişiği, taburun hemen altında içinde hala ağacı olan Şıtıl Seferko’nun haricinde, bilmediğiniz üzerine iki Bender de benden koyun böyle olmamasına rağmen Hanne Tutuş cömertliğini göstererek İdil’in en güzel incirlerini, üzümlerini, hasır bir sepete doldurarak, Şeyhe’in ikramına sunarken Şeyh Seyde  Hennaye “ Kirve Henna, bu kadar zahmete ne gerek var. Atfına karşı  Hana “Şeyhim bunlar hepsi senin bereketindir. Dün buraya gelme niyetim bağda doğunca, sabah bağa bir gittim. Baktım ki üzüm bağı dolmuş taşmış, etraflara saçılmış bu bereketler hepsi senin varlığındır.” Şeyh emin derdi. Buna karşı Şeyh yardımcılarına seslenir ”Fılehemın olan Henneye bakın memnun edin, kendileri de Hanne Amcanın  hırç kilimden yapılmış büyük heybesini bal, yağ, doldurarak uğurlarlar. Şeğın Fılehi olan Hanne’yi bu bağlılığın başka bir  gerçeğini yazmadan geçemem. Efrem Poşluk eski İdil Belediye  Başkanı olduğu dönemlerde 1964 yılları idil zor günler geçiriyordu. Efrem Boşluk çareyi  Ankara’ya gitmekle buldu. Halkın desteğini almak için   Rısko Amso kahvesine uğrar. Hanna Seferin oğlu Gebro Tutuş oturmakta. Efrem seslenir benimle Ankara’ya gelirmisin Gebro  kardeş. Gebro amcanın cevabı çok nettir. Hayır gelemem, ben tüccarım, etraftaki Kürtleri üzmem, burada ailece Şeyhlerine bağlılık gösteriyordu. Bu bağlılık bugün, İzmir’e kadar taşınmış, taşıyor. Hele bir zaman müsaade etsin. Bu 1964 olaylarını yazmak kısmetim olsun orada buna benzer çok Süryani şahısların leşleri   çıkacak. Bizim toplumda bazıları hem tazı hem kazi  oluyor  maalesef.

SERDALEYE YERLEŞİYOR

Serdahle Cizre’ye bağlı Bağlar Başı olarak bilinen bir köydür. Bu tekke sayın Şeğ Seyda tarafından kurulmuştur . 1960’lı yıllarda Nakşi bendi tekkesi halidi tarikatından Muhammed Nuri Dervşin Sayın Şeyh Sedayı kendisinin halife beyan etmesi boşuna değildi. Tekke bölgede Müslümanlığın merkezi durumuna gelir. Serdahle de ikamet etmesi irşat hizmetlerin yürütmesi onun İdil’e ve orada daha fazla etkili olmasına vesile olmuştur. İdil’deki Müslümanlık akını hızlandırmıştır. Bölgedeki tüm köylere hakimiyetini kurar. Tekkesine her gün müritleri tarafından, koyunlar, keçiler, teneke ballar, kaymaklı yoğurtlar eksik olmazdı. Bilgisi ilmi etkisi belirgindir. İnsanlar, onu kutsama, adına yeni yeminler  geliştirmişler, (Bı sere şeyh) Seyda şeyh Seyda’nın başı hakkı için yemin içerim. ( Bı gorna Şeyh Seyda ) türbesi üzerine içerim. Tarzı yeminler yörede oluşturulan yeminler, idil Süryaniler arasında fazla   kullanılmazken  gündelik hayatta, alışverişte en çok Samo Kanalga ve Hanne Sefer Tutuş  gündelik hayata alış verişlerde  kullanıyorlardı.

Kutsallığına inanmaktan ziyade,  ikna aracı olarak  ve kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez mantığı  hakimdi burada.  Kendisi Serdahleye yerleşmesi ile İdil ve Süryani’si ona daha yakın bir göz hapsindedir.

Serdahle’de, yeni bir çizgi siyaseti benimsemişti. Siyaset, kürtçülük konuşulmayacak. Gündemlerine Süryani’li idili alıyorlardı. Böylesi gündem onun hareket alanını gelliştiriyordu. Sisteme ters düşmüyordu. Süryanilerin, idil etrafındaki 64 Kürt köyünden daha fazla bir alan, bağlar, binlerce büyükbaş, küçük baş hayvan üstüne üstelik fılleh İdili bir türlü kontrolu altına alamıyordu. Geçmişte Hristiyan’ın cise, haraç verme, alışkanlıklarını idil’den alamama,  onun için  kabullenecek bir durum değildi.  Süryanilerine saldırılarına bir mesaj olarak veriliyordu.

Benimle yürümezseniz sizleri ben yürümesini bilirim mesajının işaretlerini o devirde, Süryaniler arasında çok akılı, ilmi ufku geniş, bu mesajları okuyabilecek, yorumlayacak insanlar çok ama çok azınlıktaydı. Kazdıkları kuyulara kendileri düşüyordu. Şeyh Seyda yeni bir yemek ısıtıyordu, araç gereçleri hazırlıyordu. İdil’e yeni bir cami olmalı, bütün imkânlar kullanılmalı, idil fethetmek ancak camii yapma planı ile olur. Açma yol gösterme, hüküm verme, galibiyet ve zafere ulaşmaktır. (Arapça da fütuhat terimi İslam’da Müslümanların, gayri Müslümlerden ele geçirdikleri toprak, yer, kazançları olarak görürlerdi Sayın Şeyh Seyda kendi devrinin beyi, paşa ve lideriydi. Sözü o söylüyor aşiretler arasındaki dengeyi elinde tutuyordu. Etraftaki camilerin imamlarını ziyaret ediyordu. Bu ziyaretlerin benzerini  bir bahar günü  Harabe Şeref köyüne yapıyordu. Bu köy devamlı olarak İdilli Süryanilerle en çok sorunu olan köylerden biriydi. Orada cemaatle buluşuyordu. Dini liderlerden Mele Ahmed’in amcasının oğlu  Mele Hesen’nin oğlu Mıste Kaplan  ve diğer insanlarla buluşmasında idil’deki cami isteğini tekrar vurguluyordu. Bu görevi Mele Ahmed Kaplan’a veriyordu. Mele Ahmed böylesi kutsal olan bir vazifeyi almanın haklı gururunu yaşıyordu. Gözlerinde sevinç gözyaşları genç olan suratından aşağılara doğru aktığını gören sayın Şeyh Seyda, elini omuzuna  atar sen becerirsin bunu Mele Ahmed  biliyorum der.

MELE AHMED KİMDİ?

Çoğunluk kendisini Hırabe Şeref köyünden olduğunu bilse de 1960 yıların İdil Belediye  Reisi Efrem Boşluk  tutuğu  gündelik notlarında  bu ailenin aslen Kefşine köyünden olduğu belirtilir. Hanife, Sarıke iki eşi olan Mele Ahmed Hırabe Şeref köyüne geldiklerini yazar. Mele Ahmed’in  İdil’deki Süryanilerle arası  gayet iyidir.  Zeki ve hünerli bir insandır. İlk hanımı olan  Hanife hanım eski bir Süryani köyü olan  Beyt İshok  daha sonra Basak köyünden kaçırır. 1937 Süryaniler bu hanımın kibarlığını, dürüstlüğünü, güzelliğini  divanlarda anlatır dururlar.  Bayan kaçırmak kolay iş değildir. Beli maddi manevi gücün olmalıydı. Bunların hiç biri yoktu  Mele Ahmed’te. Onu birileri koruması, kollaması gerekiyordu. Hanımını aldığı gibi  Süryanilere sığındı.  Gurcolar Özmenlerin evine gelir. Uzun bir müddet ev ihtiyarı Pulus amca, oğulları Hanna  onlara hizmet eder. Kız tarafı  izini bulunca  orayı boşaltır, Gevriye üse Şıkro Güneşlerin evlerine sığınır. Edibe, Şehmus, Maruf, İsmet bu evde doğarlar.

Bu aile idilde, seçkin  bir  konumda sosyal hayatlarına devam ederler. Bahtları üzerlerinde kalır. Satsan satılmaz, atılsan atılmaz misali  kendisini onlara candan dost göstererek  Süryanilerle ilişkilerini geliştirirler,  dostlar edinirler, üzerine titreler, üzerine toz kondurmazlar. Beslerler, onu dermale besler   gibi  baktılar. Daha sonra biraz tüylenince   1964 Süryani fermanı, onun  ve abesinin oğlu  Mıstenin bilgisi dahilinde gelişir. Hepsini görmüş, yaşamış, insanlarız. Hadiselerinde örülen çorapları, Harabe Şerefin İdil Süryani hafızasında duruyor. Başka bir ilginç olay bütün bu Süryanilere karşı tezgahlanan oyunlarda, pay sahibi  olanlar.

MELE AHMED CAMİ İÇİN SÜRYANİDEN ARAZİ İSTİYOR

Çünkü o devirde Kürtlerin idilde bir metre kare arazisi yoktur. Şeyh Seydaye sözü vardı. Devrin Süryani başkanı olan Hanna Salo Aksüngür İdil CHP ilçe başkanı Tuma Sağlık ve diğer illeri gelen Süryanilerle bir oturum gerçekleştirir. Arazi koparmak için Hazreti Hüseyin ne ağlayanlardan olup zamanı gelince yezid gibi davrana bileceğini Süryani nereden bilsin. Paramız, pulumuz, yok malumunuz, Namusunuza sığınmış 7-8 aile idildeki Müslüman halk gösterin büyüklüğünüzü, bize bir arsa verin Şeyh Seyda’nın sizlerden ricası var der. Lastikleri şişirilen Süryaniler hiç düşünmeden, etmeden, sizleri kırmayız istediğiniz arsayı seve veririz. Daha sonra giderler Anafartalar okulunun bitişiği, merkez caminin şimdi olduğu arazi verilir. Gebro Tuma ait sahipleri Suriye’ye gitmiş, idilde kalan emlakları amca çocukları Tuma Delalok Sağlık ve kızları  Hıto Topale’nin tasarrufu altındaydı.

Önce belediye buraları kamulaştırır daha sonra metre karesi yirmi beş kuruş bir bedelle satışa çıkartılır. Gene Tuma Delalok yetkili olarak geçse de  bütün Süryani heyeti bu araziyi cami için hediye ederler. Merak edenler devletin arşivinden soruştursun, mesele ben bu yazıyı yazma aşamasındayken şu an mevzu ettiğimiz merkez camisinin   imamı    sayın Mehmet Halil ocakla uzun ama yararlı, Bir telefon görüşmesi yaptım. Tarihini yazarsan iyi bir bilgi olur bizim için dedi. Bir dahaki İdil’e gelirsen lütfen gel buyurun çayımı iç teklifi nezaketinde bulundu.

CAMİ TEMELİ ATILIYOR

Önce bir su kuyusu açılır, Süryani taş ustaları Bebe Muratke,  İshak Yakube, Şemase Ano Gırgıske siyah taşları keserek camiye getirirler. Bazı Süryaniler daha ileri giderek eski hükümet konağı arkasında, 1915 yılarında yıkılan Mor Şemüni kilisesinin şib denilen uzun kalın taşlarını, burdan sökerek caminin yapılanmasına sırtında taşıyarak getirirler.

Marangoz Musake’nin  İdil’de  bir lakabı vardı.  “Şığule  Musake nagehe suke,” Musake’nin yaptığı iş ancak  çarşıya kadar  yetişir. Ama doğurduğu oğlu Kerim hayırlara vesile oluyordu. sırtında koca koca şibb denilen uzun kesme siyah taşları  sırtında   camiye taşıyordu. Mence’nin oğlu Kerim bana ilginç gelen, bölgede cami inşaatın da çalışmış çok ermeni, Süryani görürsünüz, fakat kilisede çalışmış herhangi bir Türke, Kürde rastlayanız oldu mu  acaba, “Çıme vılo?”

Daha sonra Kerim  üzüm yerken ağzına kaçan büyük arının ısırıp zehirlemesi sonucu dili şişer ve rahmette gider. mahalle deki bazı Süryaniler, Allah adildir, gördü adam gitti. Kilisenin taşlarını camiye verirsen cezalandırılırsın ölümüne, sevinenlerde olmadı diyemeyiz. Cami yapılışını hatırlayan bir iki şahsiyetlerle konuştum genel olarak bu cami yapılmış, yapılmamış kimse fazla önemsemiyordu,  çoğunluk Kürtler burada sayıları belli camileri olmuş , olmamış,  varsın namazlarını kılsınlar görüşü hakim  idi.

Aşağı mahallede oturanlar caminin yapılışını belki bir sene sonra gördü veya, hiç görmedi. Devrin kaymakamı, nahiye müdürü  Estel kökenli Araplar el ele vererek cami yapımının hızlanmasına yardımcı oluyorlardı. Mekan olarak düşünülen cami 150, 200 kişilik kapasiteli ufak bir cami ufak olsun ama bizim olsun görüşü hakimdi. Devrin belediye başkanı Hana Salo olmasına rağmen, Belediyeyi estelli olanlar sarmıştı. Muhasebe memuru  Mithat Bedir  Esteli mıhelmilerdendir.  Camii arasını Süryanilerin altından çeken,  etrafındaki 17 dükkânın yapılmasını sağlayan, daha sonra cami imamı olan Melle Ahmed bu dükkânları parası olan Kürt ailelere verili,  pazarlığı dediğim gibi Mele Ahmet yapar. Oh ne güzel böyle arazi Süryani fılehın, Hanna Tumenin  yani mela Hılani, zalime xoarii  dıh  vılo bu iro ji vıloye. Dün öğle idi bugünde böyledir.

Cami açılış merasimi çok mütevazi bir atmosferde  gerçekleşir. Sayın Şeyh Seyda , muradına ermiştir. Açılışına beyaz at üzerinde  hırca zin semer  iki tarafı çukur, zin süslenmiş ortası yüksek  yer üzerinde oturarak beyaz temiz  elbiselerle   caminin kapısına gelirken, az olan cemaat bireylerinde mutluluk hakimdi. Zikire başlarlar caminin arka kapısı dikenlerle kaplı olmasına rağmen onunla gelenler zikire düşerek , kendilerini dikenlerin arasına atıp yuvarlanırlar. Beyt Zabdayı  İdil’e ataları giremedi kendileri bu yoldan fethetti  görüşü hakimdi.

Şeyh seda idilde Müslümanların yürüyüşünü hızlandırıyordu, Süryani’nin bu arazi hediyesini  unutuyordu. 1960 yıllarda bölgede cehennemi yaşayan Süryani halkının, ızdırabına kulak tıkıyordu. Hristiyan nefreti  dalga dalga büyütmek için  her türlü  fitilli ateşliyordu.  Kürtleri  din aşiret  aşiret kıskancında  haps ediyordu . Halkın yoksulluğunu feryadını, fetvalarla  caiz haline getiriyordu. Cizre kökenli Mustafa Bilege adında , birini Müftü olarak görevlendiriyordu. Seneler 1949’u gösteriyordu. 1. 8.1964 yılında, Sayın Şeh Seyda  rahmete kavuşuyordu.  Süryani Behnan Rısko Gülen tam düğün arifesinde  ölümü duyan Behnan Gülen saygıdan dolayı düğününü erteliyordu.

Şeh vefat edince   Şeyh Muhemed Nuri geçiyordu.  Şimdi Ermeni’yi Süryani’yi Ezdiği, aleviyi  suçlamakla  vakit geçirenler  ve  Kürt feodallerine  övgü düzenler, bayanlar, baylar acaba geçmişteki bu olup bitenler üzerinde hiç düşündüler mi ?

Hangi dinde olursa olsun insanlığı, kadın, erkek eşitliğini paylaşımı olmayan hayat  Allah’ın hayatı  olur mu? geçen Şeyh Seyda dönemi  bölgemizin tarihinden çıkarıp atmak mümkün mü ? olsa  hiç bir halkın komşusu her zaman arkadaşı olan,   diğer bir din mensubu iyi anlaştığı içtiği yediği ayrı olmayan  olan ilişkilerin, içine  kestiği et yenmez, yemeği haramdır, malı helaldır. Fetvaları atarak  insanların içine  ümitsizliği ekmek  ihtilafı  atamaz. Atıyorsa, Allah’la olan ilişkisi sorgulanır . Toplumsal belek, kaybının çaresi hatırlamak ve hatırlatmaktır. Yapılanları unutmamak ve unutturmamak.

Ozan Neşet Ertaş ne güzel söylemiş

“Aklı yetenler bu sırı anlar,

yetmeyenlerin kusuruna bakılmaz.

Başka bir yazıda buluşuncaya dek  bakalım  şair Fuzuli  ne diyor ? 

Söylesem tesiri yok,

susam gönül razı değil.”

  Lahdo sağ

  

YORUM EKLE