İLMİN İZZETİ; VEYA İLMİN KİYMETİ

       Bindokuzyüzyirmili yıllarda kıtlığın, sefaletin hüküm sürdüğü yıllardı. O tarihlerde eldeki küçük ve büyük baş hayvanlar çok az oldukları yetmiyormuş gibi çeşitli hastalıklara da yakalanıyorlardı. Verilecek ilaç bulunmadığı için hastalığa düçar kalan hayvanlar o yakalandığı amansız hastalıktan kurtulmayarak telef oluyordu. Az miktarlarda ekilen ekinlere çekirge ve süne musallat oluyordu ve ekinleri adeta talan ediyordu. Ama her şeye rağmen hayatın devamı için yaşam mücadelesi çok zor da olsa devam ediyordu. 1985’te vefat eden dedem İbrahiméhekim bir gün öğleden sonraki evinin doğu cephesindeki gölgede arkadaşlarına ilginç bir hikayeyi anlatırken bende kulak misafiri oldum. Dedi ki “ Ben Derik’e ( Suriye’de bir ilçe ) merkebimle üzüm satmaya giderken baktım ki yolda bir adam boylu boyunca uzanmış ve “naaan” diye bir inilti çıkıyor ağzından! Cebimde bir ekmek vardı. Hemen o ekmeği cebimden çıkardım ve yerde uzanan adamın eline verdim. Baktım elini açamıyor. Çömeldim ve başını göğsüme yaslayarak o ekmeği ağzına götürdüm. Ağzını da açmayınca ağzını ellerimle açmaya çalıştım baktım dişleri kilitlenmiş! Ne kadar uğraştıysam başaramadım. Meğerki adam açlıktan şuurunu yitirmiş. İstemeden uzaklaştım ama hala “naaan” sesi kulaklarıma geliyordu. Ve ben o anı hala unutamadım.

       İşte o kıtlık yıllarında çevredeki bir çok Medrese fakaların nafakasını temin edemedikleri için kapılarını kapatmış iken Fırfele’deki Medrese ilim tedrisatına hiç ara vermeden devam ediyordu. Müderris Molla Abdullah bir hatırasında şöyle diyor. “ Ben o kıtlık yıllarının hüküm sürdüğü bir günde talib fakamı yanıma çağırdım ve dedim ki faka evlerden gelen ratıb ( köylülerin fakalara verdiği günlük yemek ) ne durumda ratıbı kesen ev var mı ? Talıp fakam bana dedi ki Seyda boş dönen yok fakat bazı ratıblar bir arpa ekmeği ve bir baş soğan. Dediğinde içimden köylüyü tebrik ettim. İlmin izzeti sizde çok kıymetlidir. Her şeye rağmen dayanıyorsunuz. Gözlerimden yaşlar aktı. Molla Abdullah yine bir hatırasını şöyle nakil ediyor. Diyor ki bir yaz gününde medresemin dut ağaçlarının gölgesinde fakalarıma ders verirken baktım talıp fakam yanıma geldi bir maruzatının olduğunu anladığım için faka söyle dinliyorum seni dedim. Faka dedi ki Seyda Hüseyin adında bir genç Siirt’ten geldiğini söylüyor ve sizi görmek istiyor? Dedi. Talip git çağır gelsin dedim. Hüseyin adındaki genç yanıma geldi ve bana bir not kağıdını uzattı. Katlanmış not kağıdını açtığımda özetle “Molla Abdullah notu getiren Hüseyin adındaki gencin tedrisat gördüğü medrese kıtlıktan dolayı kapanmıştır. Bu gençte büyük bir feraset ve ilim aşkı görünüyor. İleriki yıllarda ilme büyük katkısı olur kanaatındayım medresene kabul edersen memnun olurum”. Not kağıdının altında da Şey Said Seyda El Cezeri imzasını gördüğümde ayağa kalktım cübbemin önünü kapatıp toparlandım ve “ belii Seyda” dedim ve tekrar yerime oturdum. Tabi ki  Hüseyin’ni fakalığa kabul ettim. Medrese sisteminde sıra kitaplarının en zor olanını Netaicü’l-Efkar da faka Hüseyin’e okuttum. Bereketli bir ömür yaşayan Hüseyin; Şeyh Hüseyin’é Sisemi namıyla binlerce alim yetiştirdi.

       Molla Abdullah diğer bir hatırasında “ 1922 yılının bir yaz günü fakaların hücreleri (ders gördükleri bölümler, odalar) arasındaki geniş avluda fakalarıma ders anlatıyordum. Talip fakam Süleyman yanıma gelip dedi ki Gercüş’ün Batérgiz köyünden bir genç gelmiş diyor ki, Seydanın izni varsa onunla görüşmek istiyorum. Bende gelsin dedim. Geldi; yirmili yaşlarda genç bir delikanlı. Gel yanıma otur dedim. Adabı muaşeretten hiç çıkmayarak dizleri üzerine oturdu. Adını sordum Seyyid Cemal dedi. Seyyid Cemal seni dinliyorum dedim. Cemal: Seyda ben Batérgiz köyündenim. Neseben seyyidim. Eğer kabul ederseniz yanınızda okumak istiyorum dedi. Cemal’e tedrisatımız ile ilgili birkaç soru yönelttim tereddütsüz kabul etti. Seni fakalığa kabul ettim dedim çok sevindi. Dediki Seyda benim durumum biraz farklıdır. Yeni evlendim eşimi de köye getirmem lazım. Tabi ki böyle bir şey beklemiyordum. Şartlar değişince biraz düşündüm. Cemal’in yüz ifadesindeki heyecanına baktım. Talip faka ya git köyde iki ratip ayarla. Sofi Ali’nin yanına da git selamımı söyle; durumu anlat; o boş olan odasını Cemal ve eşine vermesini istediğimi söyle. İstenilenler ayarlandıktan sonra Cemal eşini almak için Batérgiz’e gidip eşini de getirdi. Tedrisatına aralıksız bir yıl devam etti. Faka Cemal aldığı iki ratıbın birini medresede diğer arkadaşlarıyla yiyiyor. Öbür ratıbı da eşiyle evde yiyiyor du. Bir gün faka Cemal derse gelmeyince neden gelmemiş diye evine haber gönderdim. Hanımı gidenlere çok hasta olduğunu, derse gelecek durumda olmadığını söyler. Bir gün sonra bende gittim Fakanın çok hasta olduğunu görünce hemen genç Brahiméhekimi çağırın dedim. Brahiméhekim geldi, vücudunun ısısına baktı. Sırtını göğsünü muayene etti. Sonra bana döndü dedi ki Seyda Faka Cemal’in durumu çok ağırdır. Köyde ve çevre köylerde mevcut olan yerel ilaçları tedarik ettik. İçirdik ama fayda etmedi. Ve bir Cuma sabahı Faka Cemalin ölüm haberini bana getirdiler! Köyün camisinde dini vecibeleri yerine getirdikten sonra Fırfele köylüleri bana dediler ki senden bir isteğimiz var Seyda. Söyleyin dedim. Dediler ki Faka Cemal’i Fırfele kabristanında defin edelim. Faka Cemal’in akrabalarına Fırfele’lilerin  bu isteklerini kabul buyurumalarını istedim onlarda kabul ettikten sonra Fırfele kabristanına defnettik. İlmin izzeti ve hatırası olarak Ziyaréta Şeyhms’ta …Metfun.

       Memleketimizde ilmin izzeti ve ilmin kiymeti hiçbir zaman eksilmedi. Darlıkta da bollukta da. Memleketimizin alimleri her zaman barış elçisi vazifesini de üstlendiler. Her zorluğu göğüsleyip barış ile neticelendirdiler.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Abdurrahman Nas
Abdurrahman Nas - 1 yıl Önce

Şaşırdım müdürüm.Güzel bir yazı.Yavaş yavaş toplumun yaşamını ilgilendiren yazılara yönelmeniz doğrusu beni çok sevindirdi. Ara vermeden devam edelim...

m.eminboz73200@gmail.com
[email protected] - 1 yıl Önce

Abdurrahman Baran - Nas; yorumlarınız bizler için kıymetlidir. Tabiki memlektimizin insanları özellikle ceddimiz çok güzel oluşumlara sebep oluşlar. Bunların başında da ilim geliyor. İlim ehline destek vermişler. Hayat şartlarının zorluklarına rağmen. Bu arada azda olsa yazımı beğenmenize çok sevindim. İnşAllah geliştirerek devam edeceğiz..Kendini sıcak tut Avrupa çok soğuk..Her yönüyle..

Halil karaca
Halil karaca - 1 yıl Önce

Müdürbey çok etkilendim geçmişi özetlemek ve hatırlatmanız taktire şayan Allah o zamanın ilim ve alimlerinden razı olsun bizleride doğrulluktan mahrum etmesin saygılar

Abdulkerim er
Abdulkerim er - 1 yıl Önce

Gerçekten tebrikler Hocam gelenek ve göreneklerimizi unutmamak adına çok güzel bir konuya değinmiş bulunuyorsunuz.Gecmişi hatırlatmaız takdire şayan bir örnektir.

Abdullah bozan
Abdullah bozan - 1 yıl Önce

Allah razı olsun hocam Allahtan inanki hickirik tan aģla.mek tan zor okudum

Muzaffer AYKUT
Muzaffer AYKUT - 1 yıl Önce

Oldukça akıcıydı. Bir çırpıda okudum sayın hocam. Rabbim nimetin şükrünü eda edenlerden eylesin.

Asım Özalp
Asım Özalp - 1 yıl Önce

Müdürüm yüreginize sağlık. Kıtlıkta bile arpa ekmeğini, soğanını ilim talebeleriyle paylaşan o asil nesli rahmet ve hürmetle anıyorum, yazınızı okuyunca atalarımızla bir kez daha gurur duydum. Ekmeğini, soğanını ilim ehliyle paylaşan değerli atalarımızın şahsında özellikle Fırfêlê'li muhterem merhumleri rahmetle anıyorum.
Faka Cemal'in hikayesinde dunygulandık.
Yazılarınızın devamını bekleriz, saygılarımla Müdürüm

ابو الحكمة و برين و طاهري
ابو الحكمة و برين و طاهري - 1 yıl Önce

M. Emin hocam, ilme müştak köyünüz ilme şevkime sebep oldu. Ve kendi kendime sordum: Acaba ben faka Cemal’i kabul edebilir miydim, diye? MaşaAllah