Dünyada ve Türkiye’de siyaset öyle hızlı akıyor ki, siyaset trenine binmek neredeyse imkânsız. Bugün attığımız bir slogan yarın sabaha kalmadan geçersiz kalabiliyor. Beş dakika önce savunduğun bir fikir, siyasette yaşanan yeni bir gelişmeyle çöpe dönüşebiliyor. Siyasetin hızına yetişemiyoruz. Şaşırdık. Şaşırmamızın tek sebebi siyaseti bilmediğimizden kaynaklanıyor.
Hâlimiz kopya çeken öğrenciye döndü. Sürekli değişmek, yeni gelişmelere adapte olma sorunu yaşıyoruz, savunduğumuz fikirleri bir kenara bırakmak zorunda kalıyoruz. Çünkü siyaseti biz üretmiyoruz. Siyaset toplumu dizayn eder, toplumda birikecek tehlikeleri yok etmek için üst akıllar tarafından siyaset üretilir. Bizde tehlikeli düşüncelerimizle bu limanlara yanaşırız. Bu limanlarda zararlı düşüncelerimiz alınır. Siyaset tarafından bu limanlarda terbiye ediliriz. Biz isek işi tam tersten düşünerek hareket ederiz. Vatandaş olarak biz sadece aldıklarımızı tüketiyoruz. Slogan atıyoruz. Taraftarız. Amed spor taraftarıyız. Üretilen siyasi politikaların taraftarı oluyoruz. Tıpkı sınava çalışan öğrenciler gibi; bize hangi konu sunulursa, onu ezberliyoruz. Sınavda çalıştığın konulardan soru çıkarsa on puan alıyoruz. İşler sipariş üzerine dönünce çabuk bocalıyoruz. Uygulamada hatta veriyoruz. Siyasette dikiş tutturmayınca kendimize kızıyoruz. Birileri bizim yerimize düşünüyor, bizim adımıza karar veriyor. Seveceğimiz renkleri seçiyor. Bocalamadan tam çıkacak ken "kendimi buldum” dediğimiz anda bir sabah Devlet Bahçeli çıkıyor, yaptığı bir konuşmayla giydiğimiz kot pantolon, mekap ayakkabı bize dar gelmeye başlıyor. Konuşmadan herkesin birbirine baktığı sürece giriyoruz. Haftalar sonra kendimize geldiğimizde ne oluyoruz diyoruz. Başka da bir şey demiyoruz. Siyasetin doğasında bu var. Taraftarın değil, karar vericinin dediği olur. Çünkü siyasette rotayı “üst akıl” çizer.
**
Bugüne kadar yaşanan büyük siyasi olaylara bir bakın: Gezi, Hendek süreci, çözüm süreci, 15 Temmuz… Hepsinde başta bir fikirdeydik, süreç bittiğinde bambaşka bir noktaya savrulmuştuk. İşte şimdi de benzer bir kırılmanın içindeyiz.
Devlet Bahçeli’nin Salı günkü grup toplantısında yaptığı konuşma, aslında bir yeni dönemin startıydı. Farkında olmadan yıllardır biriktirdiğimiz siyasi pozisyonlar bir gecede hükmünü kaybetti. Ve yeni bir yol çizildi.
Bu yol haritasının sessiz ama etkili bir parçası da DEM Parti ile HÜDA PAR arasında oluşan yakınlaşmadır. Hiç birimiz bu ilginç yakınlaşmayı görmedi. Fark etmedi. Yaşanan gelişmelerde ikisinin barıştığını göremedi. Çünkü fotoğraf büyüktü. Bu gelişme fotoğrafta küçük kalıyordu. Bu detayı görmek zordu.
**
Peki bu nasıl başladı?
HÜDA PAR, mütevazı bir dernek olarak yola çıktı. Sonra partiye dönüştü, birkaç kez kendi başına seçime girdi. Bir televizyon kanalı kurdu, Kürt dili ve kimliği konusunda etkinlikler yaptı. AK Parti ile kurduğu ittifakla dört milletvekili çıkardı. HÜDA PAR lideri, Kuzey Irak’taki Kürt liderlerle görüşmeler gerçekleştirdi. Şimdi de Kürtçe yayın yapacak yeni bir kanal kurma hazırlığındalar.
Bu adımlar, sadece HÜDA PAR’ın büyüme hamlesi değil; aynı zamanda siyasal arenada “kırmızı çizgilerin” yeniden çizildiğinin işaretiydi.
**
Batman’da bir futbol maçında HÜDA PAR’ın Belediye Başkan adayı Serkan Ramanlı ile DEM Parti’nin Eş Başkan adayı Mehdi Öztüzün yan yana geldi. Kameralara yansıyan bu görüntü kıyameti kopardı.
Halk bu yakınlaşmadan memnundu ama partiler öyle değildi. Hemen disiplin mekanizması devreye sokuldu, Mehdi Öztüzün ihraç istemiyle disipline sevk edildi. Oysa bu sadece bir maçtı. Ama biz henüz bu kareye hazır değildik. Çünkü yukarıdan şekillendirilen sürece aşağıdan uyum sağlanmıyordu.
Fakat gerçek şu: DEM Parti ile HÜDA PAR arasındaki yakınlaşma çoktan başladı. Ve bu yakınlaşma, sandığımızdan çok daha önce “üst akıllar” tarafından planlandı. Şimdi ise bu süreç parça parça ve oldukça gizli bir şekilde yürütülüyor.
Çünkü bu sürecin yönetimi kamusal değil, stratejiktir.
**
Siyasi taraftarlığımız nedeniyle büyük resmi göremiyoruz. DEM Parti tabanı “bileğimizin hakkı”, HÜDA PAR taraftarı “inancımızla geldik” diyor. Ama yukarıda bu iki partiyi aynı odaya oturtan bir başka akıl var.
Henüz konuşmuyorlar. Ama birlikte aynı ortamda yaşamaya başladılar. El sıkışmaları için “doğru zaman” bekleniyor. O zaman da gelecek, hem de çok yakında.
**
Güneydoğu’da toplumun yıllardır sırtında taşıdığı DEM-HÜDA PAR gerilimi, halkta ciddi bir yorgunluğa yol açtı. Devlet, bu gerginliğin farkında. PKK ile masa kurabilen bir devletin, bu toplumsal barışı kurmaması için bir neden yok.
Halk yoruldu. Bıktı. Tükendi. Siyasetin iç yüzünü gördü: kan, gözyaşı, acı. Şimdi başka bir şey istiyor: Barış. Huzur. Dinlenmek. Sohbet etmek. Çay içmek istiyor.
Savaşın tadı acıydı. Şimdi de barışın tadına varmak bizim de hakkımız değil mi?
Çünkü biz çok çalıştık. Çok yorulduk. Tek tesellimiz barış olacak. Barışı koruyun.
Batman Dem parti ön seçiminde Mehdi öztüzün Halk Delegasyonu dan % 80 oy alarak 1. Olarak seçildi. Halk büyük bir destek vermişti,lakin sonuç Bölgede etkili ve güçlü olan " Diyarbakır Grubu" rahatsız etti. Seçim komisyonları ve Genel Merkeze baskı yaparak Mehdi öztüzün'ü 1.sira Meclis üyesi( Eşbaşkan/Kadın kotası) olmaya zorladılar. Batman Halkı ve Destek veren kurum/Dernekler kabul etmeyince, Mehdi öztüzün'ü Diyarbakır'a çağirtip " Sözümüzü gel,yoksa sana zarar veririz,yipratiriz! Diyerek Tehdit ettiler. Mehdi öztüzün tehditlere karşı gelerek Halk ne karar verirse kabulumdür diye karşi koymaya çalişti. Sonrasında Petrolspor maçında tesadüfi çekilmiş bir fotoğrafı ulusal basına servis ederek Mehdi öztüzün - Serkan Ramanli Hedef gösterdiler, Alt yapı zemini oluşunca " Halkımıza karşi suç işlemiş yapılarla yan yana gelmemiz mümkün değildir" Diyerek Mehdi Öztüzün'ü " İHRAÇ" ettiler.