Kemal’i Unutmamak
Bazı insanlar vardır, hayatınıza bir iz bırakır. Geçer, gider sanırsınız ama yıllar sonra bile aklınıza düştüğünde yüreğinizi sızlatır, gözlerinizi buğulandırır. Yeri gelir onun yeteneğini, karakterini ararsınız. Yaşamın bir anında aklınıza gelince hemen her şeyiyeyle hatırlarsınız o insanı. Ben cumhurriyet kaldırımında o insanla karşılaşınca, yaşadığımız o günleri, duruşunu, söylemlerini, yürüşünü, bakış açısını her şeyini hatırladım . Yan yana oturduk. O günleri konuştuk. Kemal'le.
Kemal, İdil Lisesi’nden sınıf arkadaşımdı. Sınıfımızda sadece 14 kişiydik ama onun varlığı, o dar çemberi genişletip, ortamımızı renklendiren bir ışıktı adeta. Kemal’in birçok entelektüel yönü vardı. Saz çalar, futbolcuydu, top oynar, türkü söyler, iyi giyinir, fikir sahibi düşünürdü… Ama bunları gösteriş için değil, sanki doğuştan bir zarafetle yapardı. Sıradan görünür ama sıra dışı bir derinlik taşırdı bizim Kemal. Dik, uzun boyu kendisine zarafet katardı. Siyah saçları, nazikçe Türkçe konuşması onu başarılı kılıyordu.
Kemal’in ailesi de güzel sesleriyle tanınırdı; türküler söylerlerdi. Hikmet abe İstanbul'da ses yarışmasına katılan bir idiliydi. O ses güzelliği, Kemal’e de geçmişti. Akşamları, bir grup arkadaş olarak onun evine giderdik. Sobanın çıtırtısı eşliğinde Kemal’in sazını dinler, türkülerle dalar giderdik. Sesindeki sıcaklık, sobanın ısısıyla birleşir, uykuyla uyanıklık arasında bir rüya gibi çökerdi üzerimize. Hayallerimizde sevgilimizle beyaralarda dolaşırdık. Gençtik, platonik aşklar içindeydik. Hayallerimiz büyüktü. Kimi zaman futbolcu, kimi zaman doktor ya da öğretmen olurduk. Hayallerin koynunda yaşar, gerçekleri fazla umursamazdık.
Kemal bu hayallerin tam ortasındaydı. Beyaz pantolon ve beyaz gömleğiyle sokaklarda yürürken, üzerine toz bulaşmasın diye siyah sandalyelere bile oturmazdı. Ayakta bekler ya da oturacağı yere bez sererdi. Bugün bile beyaz giyen azdır. O zamanlar neredeyse yoktu. Kemal, kendi çizgisini belirlemiş, ona göre yaşayan biriydi. Çay ocakları vardı. Güzel çay demlerdi.
1988’de İstanbul Adalet Yüksekokulu’nu kazandı. Bu başarı, o dönem İdil için büyük bir olaydı. Üniversiteyi kazananlardan haberimiz olmuyordu. İçimizde biri kazanınca daha anlamlı oluyordu. Üniversite kazanmak kolay değildi. Üstelik İstanbul’a giden Kemal, THY’nin futbol takımında lisanslı futbolcu olarak oynamaya başladı. O dönemde saz çalıp türkü söyleyen, iyi giyinen, üniversite okuyan ve lisanslı futbol oynayan bir genç olmak çok zordu. Ama Kemal bunların hepsini başarmıştı. Bu başarıyı taşıyan birinin ileri de daha neleri başaracağını merakla takip ederdik. Özelikle onun kadar başarılı olmayanların merakı daha çoktu.
Ne yazık ki hastalık, Kemal’in yolunu kesti. Geç konulan bir teşhis, onun hafızasını, enerjisini ve hayallerini aldı elinden. Üniversiteyi bitirmesine rağmen, rahatsızlığı nedeniyle ataması yapılamadı. Şimdi aramızda ama sessizce… Sanki o eski Kemal, yılların tozunda silikleşmiş gibi duruyor. Toplum farkında değil. Oysa o, hâlâ aramızda. Evden dik yürüyüşüyle dışarı çıkar, düzenli haberleri takip eder ve izler, gazete bulursa okur, bulmacalarını kaçırmaz tıkır doldurur çözer, tanıdıklara selam verir, ilerler, Cumhurriyet kaldırımına gelir oturur, tesbihini çeker, gelen gideni seyir eder. Ona hisetirmeden yanına ilişir otururum. Fark etiği anda Abdurrahman diyerek bana döner. Sohbete başlarız. Kendisiyle bir saat sohbet ederek geçiririm.
Ben her karşılaştığımda selam veririm Kemal’e. Halini hatırını sorar, eski sınıf arkadaşlarımızı anımsatırım. Şaşırırsınız; isimleri, sınıf numaralarını tek tek hatırlar. Sohbet ettikçe, geçmişin kapıları aralanır. Onun hatırladığı birçok şeyi ben unutmuşum. Mahsum Sönmeztürk, Recep Vurucu hocalarımızdan yaşadığımız anıları anlatır, çoğunu ben unutmuşum, ama Kemal hatırlıyor. Hafızasını yitirmiş deniyor ama hâlâ içimizdeki en diri hatıraları taşıyor belki de.
O günleri düşündükçe bir söz dolanıyor dilime:
“Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.” Bu sözü yaşamın her alanında hatırlamak gerek. Unutmamalıyız.
Kemal’in hikâyesi bunun canlı bir örneği.
1988 kuşağı olarak yağlı boya resim yapar, futbol oynar, siyaset konuşur, kitap okur, yerine göre namaz kılardık. Güçlü hissederdik kendimizi. Bu işler sıradan işler değildi. Toplumda entelektüel kişiler varsa, hele gençler bu yönden çalışıyorsa işler iyi gidiyor demektir. Şimdi dönüp bakınca keşke o yıllarda bugünkü aklımız olsaydı, diyorum. Aklımız o zamanki enerjimizi birlikte kullanmayı başarsaydık. Neler yapmazdık, neler. Zaman hepimizi bir yerlere savurdu. Kimi yurtdışına, kimi başka şehirlere. İdil’de sadece beş kişi kaldık. Görüştüğümüz zamanlar azalıyor. Hayat ağırlaşıyor. Çoluk çocuk'da hayatımıza girince dehada çöktük be arkadaşım. Derken zaman daralıyor. Ama ben, Allah ömür verdiği sürece Kemal’i ziyaret etmeye, Kemal'a takılmaya devam edeceğim. O benim sınıf, mahalle arkadaşım. Az Çamurlu sahalarda top oynamadık. Az saz çalmadı, söylediği türkülerde hayal kurmadık.
Çünkü o sadece bir arkadaş değil. Dolu dolu İdil'i bir gençti.
O, bir dönemin taşıyıcısı, bir kuşağın sessiz hafızası.
Ve adı da unutulmasın: Kemal.
Kim bilir isimi belkide özel konulmuş. Biz bilmiyoruz. Görüşmek üzere Kemal'cığım. Her beji Kemal.
Halef NAS 2 Ay Önce
Allah sağlık, sıhhat versin.
Vedat sönmez 2 Ay Önce
Kemal kardeşimize ve sizlere selamlar
Nezir Konutgan 2 Ay Önce
Kemal’in acıklı yakam hikayesini dile getirmişsiniz abdulrahman bey.. Her insanın bir acısı vardır ama bazı acılar unutulmaz Sana ve sevgili Kemal’e selamlar olsun Makale için teşekkürler Hayat bir seyahattır be bu seyahatın içindeyiz Mutluluklar ve sevgi günleriniz bol olsun Nezir Konutgan
Abdullah Demir 2 Ay Önce
Allah sağlıklı sıhhatli uzun ömürler versin kardeşime
Ali Aygül 2 Ay Önce
Abdurrahman Baran yazdıkların beni çok duygulandırdı. Kemal arkadaşınla birlikte yaşadığınız güzel İdil anılarızı ilgiyle okudum. İdil ile ilgili haberleriniz beni çok sevindiriyor. Emeğinize, gücünüze ve kaleminize sağlık. Selâm ve sevgiler..