Kategoriler

İDİL'İN TELEFON İLE TANIŞMASI

Değerli Dostlar..!

Bu yazımda sizlere telefonun İdil'e ilk gelişini anlatmaya çalışacağım.

Her yerde olduğu gibi İdil’e telefon gelmeden önce, haberleşme mektup ve telgraf ile yapılırdı. Askere veya gurbete gidenler, akrabalarına mektup yazarlardı. Mektup alanlar da gelip, okula giden bizim gibi öğrencilere okuturlardı.

Mektupların klasik bir girişi vardı; “Sevgili anne veya baba. Evvela üzerime farz olan Allah’ın selamı ile başlarım. Nasılsınız, iyi misiniz? İyi olmanızı Cenabı Allah’tan niyaz ederim. Beni soracak olursanız hamd olsun iyiyim.” Bu şekilde başlayan mektup, giriş, gelişme ve sonuç dizgisi ile yazılırdı. En son kısma kimlere selam söyleneceği belirtilirdi.

Tabi daha acil işlerimiz telgraf ile görülürdü. Bir ölüm veya düğünün haber verilmesi gibi. Hiç unutmam. Yakın arkadaşım Şükrü Yağan bir ara Ankara’ya çalışmaya gitmişti. Birlikte okul okuyorduk. Okulun kayıt yenileme ve harç yatırma zamanı geldi. Artık son günler. Ben ise ona nasıl haber edeceğimi bilemiyorum. Gittim PTT’ye, bir telgraf yazdım. Meğer telgrafım eline geçmiş. Maşallah, benden önce Diyarbakır’a gelip, kayıt yeniletti.

Senesini hatırlamıyorum ama gençliğimizde telefon ile tanıştık. O zamanlar koldan çevirmeli telefonlar vardı. Şöyle kocaman. Daha sonra üsten numara çevirmeli telefonlar çıktı. Telefon teknolojisi ilerledikçe, tuşlu ve telsizli telefonlar da kullandığımız oldu. Hele o telsizli telefonlar ne kocamandı? Radyo, alarm gibi özelikleri de vardı.

İdil PTT’sinde bir santral vardı. Santral Memuru, Cizre’li Halil (Halilê Derbas) diye biriydi. Bizler evlerimizden bu Halil’i arıyorduk. Ona falan numarayı veya falankesin evini bağla diyorduk. Sonra bekliyorduk. Neyi mi? Bizim Halil’in keyfini. Adam ne zaman bağlarsa o zaman görüşebiliyorduk.

Babam yeniliklere açık biriydi. Zaten İlçede ilk radyo, plak (Şöyle CD’nin kocamanını düşünün, öyle bir şey) teyp (kasetçalar), televizyon, telefon ile tanışan ailelerden biriydik. Derken babam eve telefon hattı bağlattı. Şöyle siyah, kocaman koldan çevirmeli bir telefon cihazı aldı. Numaramız kaçtı biliyor musunuz? Sadece 177.

Bizden biri bir başkası ile; mesela ben, Siraç Evsen ile görüşmek istediğimde, o kolu çevirirdik. Bir süre sonra Halilê Derbas ile görüşürdük. “164’ü veya Molla Hüseyin’in (Allah gani gani rahmet eylesin) evini bağlayabilir misiniz?” derdik. O da; “Biraz bekleyin” derdi. Tabi biz bütün çocukların göz ve kulakları telefonda olurdu. “Zıırrrr” diye çalmaya başladığında, hepimiz bulunduğu yerden fırlar, telefonu kapmaya çalışırdık. Neyse birimiz o kocaman ahizeyi açar ve “Alo” dan sonra “Falankes evde mi?” diye sorardık. Eğer evde değil de dükkânda olsaydı, bu kez yukarıdaki işlem, dükkânı bağlatmak şeklinde tekerrür ederdi.

Bir de Halilê Derbas bazen araya girerdi. “Artık yeter, fazla uzatmayın, millet sırada bekliyor” derdi. “De besse, zêde dirij nekin” diye bizleri Kürtçe uyardığı da oluyordu.

Bu “Alo” kelimesi ile ilgili olarak, İdil’in esprili insanlarının zekası hemen devreye girdi. Bir de bizim öyle bir yapımız vardı. En olumsuz şartlardan bile espri üretebiliyor ve gülüyorduk. Söylenceye göre; Mala Ğızo eve telefon bağlatmış. Bir gün telefonları çalmış. Hanımı ahizeyi kaldırmış. Karşıdaki kişi “Alo” demiş. Kadın; “Ben Alo değilim, Hazno’yum” demiş. Biliyorum uydurma ama güzel.

Yanılmıyorsam Güneydoğu Kırtasiyenin telefon numarası 224’tü. Bu demekti ki bizden sonra bağlatmışlardı. Böyle üç rakamlı numaralar veriliyordu. Sonra bu numaraların önüne 1 rakamı eklendi. Mesela bizim numaramız 177 iken, 1177 oldu. Daha sonra bu 1 rakamı 2 ile değiştirildi. Örneğin 1177 olan numaramız 2177 olmuş oldu.

Yavaş yavaş kontörlü telefonlar geldi İdil’e. PTT, İdil’de kulübeler kurdu. Jeton ile görüşüyorduk. O zaman “0” ile değil, “9” rakamı ile çıkış yapabiliyorduk. Örneğin; “9” rakamını çevirdikten sonra aradığımız yerin kodu ve numarasını çeviriyorduk. Sonradan şehirler veya uluslararası görüşmelerin başına “0” rakamı getirildi.

İdil’de PTT’nin içinde bir telefon kulübesi vardı. O kulübenin başına neler geldi neler. Herhalde dünyanın en çok konuşulan ve hiç parası ödenmeyen kulübesiydi. İdil’de bizden bir veya iki sonra ki nesil, o kulübeden bedava konuşmanın bir yöntemini icat etmişlerdi. Tabi ben onların bu sırrını ifşa etmeyeceğim. Ama eğer onlar isterse yorum kısmına yazabilirler.

Şehirlerarası aramaların başına “0” rakamı getirildiğinde İdil’de telefon numaralarının başına 551 rakamı kondu. Kodumuz ise 486 idi. Bu şekilde bizim telefon numaramız 551 2177 oldu. Başka bir ilden arandığımızda 0 486 551 2177 numarası çevriliyordu.

Bir de devlet her muhtarlığa bir telefon bağlatmıştı. İdil’in yanılmıyorsam 73 köyü vardı. Dargeçit İlçe olunca, üç-dört köy bizden alınıp, oraya bağlandı. Bütün bunlara telefon bağlanmıştı.

Hepinizin bildiği üzere cep telefonları çıktığında, sabit telefonların pabucu dama atıldı.

Selam ve saygılarımla…

Yorumlar